Nefes almanın sırtıma bir yükmüş gibi hissettirmediği anlarım da oldu elbet. Yaşama sevinciyle dolduğum, çevremdekilere pozitif enerji yüklediğim, kalplerine dokunarak yüzlerinde sıcacık gülümsemeler oluşturduğum ve o sıcak gülümsemenin yarattığı gururla mutluluk duyduğum anlar oldu..
Tam olarak nerede işler ters gitti bilmiyorum. İnsan bir sorgulamaya başladı mı anne karnına düştüğü vakte kadar gidiyor. O yüzden bu sorunun bünyemde açacağı derin kasveti teğet geçmeyi tercih ediyorum. Halihazırda bir sürü sorunun beynimde bir ip gibi balıkçı düğümüyle birbirlerine bağlanmış, kalbime sarkmasıyla uğraşıyorum. Yeni bir düğümün eklenmesinin çok da gereği yok. Zaten gün içinde yaşadığım, hissettiğim onlarca şeyden en az birini illa kendime sorun eder ; düğümlere bir yenisini eklerim..
Sonunu göremediğim bir deniz gibi içimde yer edinmiş bu depresif ruh hallinden kısa da olsa kaçtığımı düşünmüştüm. Balkonuma çeşit çeşit çiçekler aldım, yeni bir çift kahve fincanı... Özenle temizlediğim bir kısmını rengine bir kısmını ise yayınevine göre dizdiğim kitaplarım.. Baktığımda çok büyük bir iş başarmışım gibi kendimle gurur duyuyordum. Sonra çiçek marketin önünde beni seçtiğini düşündüğüm minik patili kömür karası bir kediyle tanıştım. Önce tereddüt ettim alıp onu eve götürmekte.. Ertesi gün yine aynı yerde ayaklarıma dolanınca bir gün önce onu orada bırakmış olmanın pişmanlığı sardı vücudumu. İçi yünlü montuma özenle yerleştirip evin yolunu tuttum.. Yeni bir nefes vardı artık evde. Doğuştan gelen bir ciddiyetle evin her bir köşesini kokladıktan sonra teşekkür edercesine kollarıma kıvrıldı. Sevmişti beni, ben de onu çok sevdim. Bitter koydum adını. Bitter benim çok isteyip henüz sahip olamadığım evladımdı.
Günlerden sonra bir gün yapraklarını silip özenle suladığım çiçeklerimin solduğunu, mutfaktaki levyenin içinde kahve telvesinin kuruyarak yeni şekiller oluşturduğu bir çift fincanı görünce, neşeyle doldurmaya çalıştığım içimin aslında alışkın olmadığı bu hissiyatı kustuğunu fark ettim. Bitter de terk etmişti beni. Sanki güzel olan hiçbir şeye sahip olma hakkım yoktu benim. Evren bu mesajı bana yaşattıklarıyla veriyordu sanki. Ben mutlu olmak istesem de kapısını sıkıca kapattığım bu ruhuma zehrini, mutsuzluğunu bir şekilde salıyordu.
Tarağında bir tutam tüy yumağı kalmış aylar sonra fark ettim. Oturup hüngür hüngür ağladım. Gidip gelmeyişine, bir yerlerde iyi olduğunu düşünüp kendimi kandırışıma, hayatımda beni mutsuzluğa iten her şeye.. Sabah tartıştığım adama verebileceğim cevabın aklıma gelişi güldürdü birden. Ağlarken bir yandan da gülmeye başlamak sağlıklı bir insanın yapacağı bir iş değildi. O an kafamdan geçen yüzlerce düşünceden biriydi bu. Bütün kedilere küstüm, kendime küstüğüm gibi. Hayata da küstüm. Ne zaman benim için huzur bulduğum bir yere dönüşecek bu evren?
0 Yorumlar