Hayatın her evresi zorluklarla dolu, biliyorum. Ama bazen öyle bir noktaya geliyor ki insan, zorluklardan değil; taşıyamadıklarından tükeniyor. Şu an tam da öyle hissediyorum. Uzun zamandır bu kadar kötü hissetmemiştim. Bir dizi izlerken kendimi tutamadım; gözyaşlarım iplerini koparmışçasına aktı. Ağladıkça ağladım. Ağladıkça hatırladım. Hatırladıkça içimin en derinlerinde bir taş yerinden oynadı. Canım öyle yandı ki kendimi durduramadım… Daha çok ağlamak istedim. Sanki daha çok ağlarsam gözyaşlarım içimdeki bu koca taşı söker atar gibi hissettim. Ama olmadı..
Bu acımasız dünyada, bu kadar acı hissetmek hak mı? Etrafı bunca kalabalıkken insan nasıl böyle yapayalnız hisseder? Bu hayata yetememe duygusundan nefret ediyorum... Yetersizliğin yükü omuzlarıma binerken, etrafımda herkesin benden daha mutlu olduğunu görmek içimi daha da mutsuzlaştırıyor.
Hani karma dedikleri şey nerde? İçimdeki bu mutsuzluğu biriktirmeme neden olan herkes neden mutlu? Mutsuz olmalarını istemekten utanıyorum aslında. Vicdan! Senden nefret ediyorum. Hep karşımda dikilip bana suçluluk hissettirdiğin için. Her gün bir öncekinin aynısı olan hayatımdan da..
Beni bu boşluğa hapseden dünyayı mı suçlamalıyım yoksa kendimi mi? Bilemiyorum... Yine bir yerlerde, en derinlerimde, bir umut kırıntısı saklanıyor galiba.. Ama o da benim gibi nefes alamıyor.
0 Yorumlar