Var Olmanın Yükü

 


Nasılsın?” sorusuna “iyiyim” diyemeyecek kadar kötüyüm bu aralar. İçimde, derinlere saklanmış bir ses var; her nefeste yükseliyor ve avazı çıktığı kadar bağırıyor: “Kötüyüm! Aynalarda kendi yüzüme bakamayacak kadar kötüyüm. İnsanlarla sahte cümleler kuramayacak kadar tükenmişim.” Hayat, beni kendi akışında oradan oraya sürüklüyor. Dalından kopmuş bir yaprağın rüzgara yenik düşmesi gibi, yenildim. Yenildim bu hayata.


Çok erken. Çok erken oluşu, boğazımda demirden bir yumru bırakıyor. Yutkundukça varlığını hissediyorum. O ağırlığın yarattığı acı, gözlerimden kendini usulca bırakıyor. Çoğu şeye engel olamadığım gibi buna da olamıyorum. Kendime sorup duruyorum: Ne işe yarıyorum? Kendi bedenime, kendi hislerime bile söz geçiremezken, hayata tutunmanın anlamı nedir?


Çok yoruldum... Nefes alırken kalbimin ağırlığından yoruldum. Kalbimin taşıdığı yükle baş etmekten yoruldum. İyi hissetmeyi o kadar özledim ki… Sadece “iyiyim” yalanını söyleyebilecek kadar bile iyi olmak isterdim.


İçimde birikmiş her şey dökülmek istiyor. Bir çatlak, bir sızıntı arıyor; saklı kalmış ne varsa ortaya saçabilmek için. Hiç düşünmeden, bu evrenin sırtıma yüklediği ağırlığı haykırmak istiyor. Onu da anlıyorum. Zaten benden başka kim anlayabilir ki onu?




Yorum Gönder

0 Yorumlar

Son Yayınlanan

Our Unwritten Seoul | Kalbimin En Sessiz Köşelerine Dokunan Bir Hikaye