Yalnızlık, sessizdir. Geceleri daha çok hissedilir, duvarlar üstüne gelir, saatler geçmek bilmez. Kendinle baş başa kaldığında, zihnin seni hiç susmayan bir yankı odasına hapseder. Eski hatıralar, pişmanlıklar, söylenmemiş sözler, kırık hayaller… Hepsi, karanlık bir köşede sessizce bekler.
Sonra depresyon kapıyı çalar. Önce hafifçe dokunur, sonra içeri girer ve yerleşir. Umutsuzluk en yakın dostun olur. Sabahları uyanmak istemezsin, günlerin birbirine karışır, zamanın bir anlamı kalmaz. İnsanların gülüşleri, başarıları, hayalleri seni ilgilendirmez artık. Bir şeyler hissetmek istersin ama hislerin sanki donmuştur, hiçbir şey seni heyecanlandırmaz.
Ve mutsuzluk… O, en sadık yoldaştır. Küçük mutluluk anları bile bir serap gibi gelir geçer, ardından daha büyük bir boşluk bırakır. Umut? O artık çok uzak bir ihtimaldir. Bir zamanlar parlak bir yıldız gibi ışıldarken, şimdi solmuş ve sönmüştür.
Ama yine de, içindeki ses sana bir şeyler fısıldar. Belki de bu yalnızlık sonsuza kadar sürmeyecek. Belki de bir gün, karanlığın içinden küçük bir ışık süzülecek. O ışığı bulmak zor olabilir, ama imkansız değildir. Belki bir dostun sesi, belki bir satır kitap, belki bir yabancının içten bir gülümsemesi… Küçük bir şey , en derin karanlığı bile aydınlatabilir.
Çünkü her gece, eninde sonunda bir sabaha varır. Ve belki de en büyük cesaret, o sabahı beklemektir...
0 Yorumlar