Our Beloved Summer

 


Sonbahar akşamı gibi bir dizi Our Beloved Summer. Hani hafif esen rüzgar, kurumuş yaprakların sesi, gökyüzünde belirsiz bir hüzün… İşte tam öyle hissettiriyor. Ne tam anlamıyla mutlu ne de baştan sona acı dolu. Ama bir yerlerde hep bir sızı var. Ayrılığın izleri silinmiş gibi görünüyor ama üzerini neyle kapatsan, altında hep duruyor. Çünkü bazı aşklar ne kadar unutulmak istenirse istensin, silinmiyor. Sadece zamanın içinde bir köşeye çekilip bekliyorlar.



Choi Ung… Hayatta hiçbir amacı yokmuş gibi. Sanki her şey olduğu yerde kalsa, hiç değişmese, o da öylece yaşamaya devam edecek. O kadar kayıtsız görünüyor ki… Ama bir insan her şeyi boş vermiş gibi duruyorsa, belki de en çok o incinmiştir. Yeon Su’nun gidişi, sadece bir ayrılık değil, dünyasının rengini değiştiren bir fırtına gibi. O yüzden duvarlar çiziyor, o yüzden aynı yerde duruyor. Belki de hareket ederse, unutur diye korkuyor. Bazı acılar yaşanırken zor, ama en çok da alışınca koyuyor insana.

 Yeon Su ise hayatı sırtında taşımış. Güçlü olmak zorunda kalmış. Güçlü görünmekten başka bir şey bilmiyor. Ayakta kalmak için öyle çok savaş vermiş ki artık yorgun. Ama insanın en büyük savaşı, içindekini gizlemek değil mi? Ne kadar güçlü durursa dursun, içindeki kırgınlık her şeyin altını oyuyor. Birbirlerinden vazgeçmelerine rağmen, aslında hiçbir zaman tam anlamıyla kopamamışlar. Hani bazı insanlar vardır, ne kadar uzağa gitsen de oradadırlar. Bir şarkıda, bir sokakta, bir bakışta… İşte onların hikayesi de öyle. O yüzden belki de en çok “Sana ihtiyacım vardı ama söyleyemedim.” derken içimiz acıyor. Sevmek zor değil, zor olan sevmeye rağmen ayrı kalmak.


Ve Ji Ung… Her zaman uzaktan bakan, hep geride kalan biri. Kendi hikayesinde bile başrol olamamış bir adam. Annesinin yokluğu, en çok var olduğu anlarda bile hissedilmiş. İnsan sevilmediği yerde bile durur da, hiç var olmayan bir sevgiyi özlemek başka bir şey. Choi Ung’u kıskanması bundan belki. Onun gibi bir ailesi olmasını, onun gibi sevilebilmeyi istiyor. Ama en çok da Yeon Su’yu… O, hiçbir zaman kendisine dönmeyecek bir yüzü izlemekten başka bir şey yapamadı. Çünkü bazı insanlar, baştan kaybetmeye yazgılıdır. Sessiz bir hüzün taşıyor içinde. Yalnızlık onda kalıcı bir misafir gibi. Bazı duygular var ki , hiçbir zaman ses bulamıyor..




Ve OST’ler… İnsanı sadece müzikleriyle bile ağlatabilen nadir yapımlardan. Christmas Tree çaldığında içini bir şey sıkıştırıyor. Duygularını dizinin kollarına bırakıyorsun. Bazen bir yaz akşamında camdan bakarken, bazen de kimse duymadan ağlarken çalması gereken bir müzik listesi var burada.


Dizinin bir diğer güzelliği, gerçekçiliği. Herkes hayatın içinde, herkes kırık ama devam ediyor. Kendi dünyalarında eksik, yanlış, yarım kalmış ne varsa, bir şekilde yaşıyorlar. Ama işte bazı aşklar var, zaman geçse de, araya yıllar girse de, hep aynı yerde duruyor. Our Beloved Summer tam da öyle bir hikaye. Hayatta her şeyin bir nedeni var. İnsan birini bırakıp gittiğinde bile, bunun bir sebebi oluyor. Ve bazen, ne kadar istesen de düzeltemiyorsun. Ama sevdiğin insanın içindeki o yıkımı görmek… İşte o en zor olanı. Our Beloved Summer, tam da bu yüzden izleyenin içinde bir boşluk bırakıyor. Çünkü gerçek hayat da öyle. Tam anlamıyla mutlu biten hikayeler yok. Yarım kalıyor, eksik kalıyor. Ama yine de bir yerlerden devam ediyor.



Yorum Gönder

0 Yorumlar

Son Yayınlanan

Our Unwritten Seoul | Kalbimin En Sessiz Köşelerine Dokunan Bir Hikaye