Çocukluğa özlem

 


Çocukluğumu özlüyorum bu aralar. Dün ne yediğini hatırlamak için durup saatlerce düşünmesi gereken ben çocukluğumdaki bazı anıları bir fotoğraf misali zihnimin sayısız çekmecelerinden birinde saklıyorum... Keşke hep çocuk kalsaydım. Ya da keşke her şey, çocukluğumdaki gibi masum kalsaydı.


Şimdi, geçmişin o sıcak anılarını düşündükçe, içimde tuhaf bir sızı beliriyor. Sanki çocukluğumu cebime koyup yanımda taşımışım da bir gün, farkında bile olmadan düşürüp kaybetmişim gibi… Yıllar geçtikçe eksilen, küçülen bir şeyler var içimde. Oysa ben, o yokuşları tırmanırken nefes nefese de kalsam, yine de yılmadan adım atan çocuğu kaybetmek istemezdim.


Önlerinde birkaç ağaçla beton yığınlarına meydan okuyan, birbirine yaslanarak ayakta kalan o eski evlerin arasındaki yokuşu çıkmaya çalışan küçük halimi hatırlıyorum. Ayakkabılarımın uçlarını kaldırarak adım atarken, yokuşun sonuna ulaştığımda sanki büyük bir zafer kazanmış gibi hissettiğim anları… Oysa şimdi, hayatın yokuşlarını tırmanırken eskisi kadar güçlü hissetmiyorum. Artık dizlerim düştüğümde kanamıyor belki, ama içimde başka yaralar açılıyor ve kimse üzerime üfleyip “geçti” demiyor.



Sokağın başında kurulan pazarı düşünüyorum. Annemin elinden sıkıca tutarak dar aralıklardan geçtiğimiz o kalabalığı… Meyve tezgahlarından yükselen kokuları… Bayıla bayıla yediğim pazar gofretlerini.. O hengamede kaybolmaktan korkardım, ama yine de bilirdim ki annem beni asla bırakmaz, kaybetmez. Şimdi kayboluyorum bazen. İnsanların arasında, hayatın içinde… Ama bu sefer kimse elimi tutmuyor.


Bazen o balkondaki küçük kızı düşünüyorum. Annesinin marketten dönmesini beklerken içi içine sığmayan, poşetlerin içindekilere bile kocaman anlamlar yükleyen o kızı… Şimdi balkona çıksam, kimseyi beklemem herhalde. Zaten kimse de gelmez. Büyümek biraz da, bekleyecek kimsenin kalmaması galiba.


Sonra okulun ilk günü geliyor aklıma. O sıraya oturduğumda içimi saran korkuyu… Bahçede bekleyen babamın varlığıyla içime dolan güveni… Ve Yasemin. Titreyen ellerime uzattığı o mendille, korkularımın yerini sıcak bir dostluk ihtimaline bıraktığı o an. O gün, birinin yanımda durmasının nasıl bir his olduğunu öğrendim. Şimdi büyüdüm ve yanımda olanların, zamanla nasıl eksildiğini öğrendim.



Babamın işten eve dönüşünü beklediğim akşamlar… Elinde her zaman bir çikolatayla kapıdan girdiği o an… O minik çikolatanın içimde yarattığı büyük sevinci hatırlıyorum. O zamanlar mutluluk ne kadar kolaydı, değil mi? Şimdi koca şeyler bile mutlu etmeye yetmiyor bazen. O çocuksu heyecanı ne zaman kaybettim, bilmiyorum.


Büyümek. Ne ağır bir yükmüş meğer insanın kalbine. Ne büyük yükmüş omuzlarına, gözlerine.. Ne büyük bir yük... Küçükken kocaman sandığım dünyada, aslında insanın kendine bile bazen yer bulamayacağını fark etmek…


Ve işte tam da bu yüzden diyorum ki; keşke hiç büyümeseydik. Keşke hiçbir şey değişmeseydi. Keşke dünya, çocuk gözlerimizle baktığımız kadar güzel kalabilseydi…

18.03.25.

21.45

Yorum Gönder

0 Yorumlar

Son Yayınlanan

Our Unwritten Seoul | Kalbimin En Sessiz Köşelerine Dokunan Bir Hikaye