Kore sineması denilince akla sadece gerilim ve dram gelmiyor. Özellikle 2000'li yılların başında, kalplere dokunan, hüzünlü ve görsel açıdan zengin melodramlar ortaya çıktı. Fırsat buldukça blogta 2000'lerin o muhteşem melodramlarından bahsedeceğim. İşte onlardan biri, Daisy (Papatya) filmi. Yönetmen koltuğunda Hong Kong'dan Andrew Lau'nun, senaryoda ise romantik deha Kwak Jae-young'ın (My Sassy Girl'ün yazarı) olduğu bu film, üç kişinin kesişen trajik kaderini Hollanda'nın estetik manzaraları eşliğinde anlatıyor.
Filmin konusundan bahsedelim :
Hollanda'da yaşayan masum ressam Hye-young, kimliğini bilmediği gizemli bir hayranından her gün papatya buketleri almaktadır. Papatyaların sahibi, onu uzaktan sessizce izleyen, karanlık bir kiralık katil olan Park Yi'dir. Ancak Hye-young, papatyaları getiren kişinin, hayatına aniden giren ve ona aşık olan Interpol dedektifi Jeong Woo olduğuna inanır. Yönetmen koltuğunda Hong Kong'dan Andrew Lau'nun, senaryoda ise romantik deha Kwak Jae-young'ın (My Sassy Girl'ün yazarı) olduğu bu film, iki adamın ve bir kadının kesişen trajik kaderini Hollanda'nın estetik manzaraları eşliğinde anlatıyor.
🌟 Oyuncu Kadrosu: Zirvedeki İki Yıldızın Buluşması
Daisy (Papatya) filmi, kadrosunda yer alan iki dev isim, Jun Ji-hyun ve Jung Woo-sung'un kariyerlerinin parlak bir dönemine denk gelmekte. Jun Ji-hyun, filmin çekildiği dönemde, Kore sinemasının kült klasiği My Sassy Girl (2001) ile ulusal bir ikona ve romantik komedilerin aranan yüzüne dönüşmüştü. Daisy'de canlandırdığı trajik ressam Hye-young karakteriyle, komedi kimliğinin ötesinde derin duygusal ve dramatik yeteneğini uluslararası bir yapıma taşımıştı. Jung Woo-sung ise, 90'ların sonundan itibaren Beat ve City of the Rising Sun gibi aksiyon-suç filmlerindeki karizması ve güçlü duruşuyla Kore'nin en saygın erkek başrollerinden biri olarak kendini kanıtlamıştı ( Son zamanlardaki sansanyonel magazin haberlerine kadar benim favori ajushhi olma yolunda ilerleyen oppalarımdandı...) Daisy'deki kiralık katil Park Yi rolü, onun aksiyon yeteneğini, uzaktan ve fedakarca seven hüzünlü bir romantik karakter katmanıyla zenginleştirerek, o dönemdeki yetenek yelpazesinin ne kadar geniş olduğunu göstermiş. Bu iki yıldızın bir araya gelmesi, Daisy'yi estetik ve duygusal açıdan Kore sinemasının unutulmaz melodramları arasına sokan en büyük etkenlerden biridir.
🎬 Film Yorumu: Üç Kalbin Kesişimi
Filmin kalbinde, ressam Hye-young'a (Jun Ji-hyun) uzaktan tutkuyla aşık olan kiralık katil Park Yi (Jung Woo-sung) var. Park Yi, karanlık hayatına rağmen her gün aynı saatte Hye-young'a kimliğini belli etmeden bir buket papatya gönderiyor. Papatya, masumiyetin ve ilk aşkın sembolüdür. Bu, Kore melodramının klasik teması olan, sevdiğini uzaktan izleme ve onun mutluluğu için her şeyi göze alma fikrinin en çarpıcı işlenişlerinden.
Hye-young, papatyaları gönderen kişinin, tesadüfen hayatına giren kibar dedektif Jeong Woo (Lee Sung-jae) olduğuna inanır. Jeong Woo da bu yanlış anlaşılmayı düzeltmez ve Hye-young ile yakınlaşır. Bu andan itibaren film, kaçınılmaz bir trajik sona doğru ilerler. İzleyici olarak, gerçekte kimin kim olduğunu bilmek, yaşanan yanlış anlaşılmaların ve kahramanların kaçırdığı anların hüznünü kat kat artırır.
Daisy, sadece duygusal derinliğiyle değil, aynı zamanda görsel estetiğiyle de öne çıkıyor. Film, Hollanda'nın kanalları, köprüleri ve özellikle papatya tarlaları ile adeta bir sanat eseri sunuyor. Her sahne, dikkatle çekilmiş birer fotoğraf karesi gibi. Yönetmenin, romantik gerilimi sanatsal bir fon üzerine oturtma çabası kesinlikle takdire şayan.
📝 Unutulmaz Repliği: "Çiçekler aşkı getirebilir, aynı zamanda ölümü de..."
Daisy, aksiyonu ve suç temasını arka planda tutarak, tamamen fedakarlık, kader ve yanlış zamanda yaşanan aşk üzerine odaklanmış, ağır tempolu bir film. Eğer Kore sinemasının klasik, göz yaşartıcı melodramlarını seviyorsanız ve bir kiralık katilin masumiyete olan umutsuz aşk hikayesine tanık olmak istiyorsanız, Daisy izleme listenizin en üst sırasında yer almalı.
 Yorumu){kind=link}
0 Yorumlar