THE LİGHT SHOP
Karanlık bir sokak... Sokağın sonunda süzülen yalnızlık hissini bir yıldız gibi delen küçük bir dükkan ışığı...
İçeri girdiğinizde sıradan bir avizeci gibi gözüküyor ama aslında bu yer, yaşam ve ölüm arasındaki bir sınır çizgisi...
Bir dükkanda buluşan ölüler ve yaşayanların hikayesi...
'The Light Shop' ölümün soğuk yüzünü gösterirken aynı zamanda yaşamın sıcak dokunuşunu da hissetmenize neden oluyor.. Aslında her şeyin ne kadar da kırılgan olduğunu hatırlatan bir ayna gibi bu dizi.. İzlerken kendi ruhunuzun derinliklerini yokluyor, tüm yarım kalmışlıkları, pişmanlıklarınızı, kırgınlıklarınızı sorguluyorsunuz... Zamana karşı nasıl büyük bir yarış içerisindeyiz değil mi? Bazı şeylerin aslında ne kadar önemsiz olduğunu fark etmenize neden oluyor bu dizi..
Dizinin belki de en etkileyici kısmı ölülerin bu dükkana geliş nedenleri... Kimisi son bir kez veda etmek istiyor sevdiğine.. Kimisi hayatındaki yıkımı düzeltmek... Kimisi de sevdiğini hayata geri döndürmek... Her hikaye, başka bir insanın yükünü ve özlemini taşıyor. Hal böyle olunca her karakter içinizde derin bi iç çekişe neden oluyor, kendinizi onların yerine koyuyorsunuz. İzlediğiniz her sahne, kendi hayatınızda kaçırılmış anlara dokunuyor siz farkında olmadan...
Diziyi izlerken iki temel duygu peşinizi bırakmıyor; korku ve hüzün. Ama bu korku yalnızca ölüm korkusu değil, hayatın geçip giden anlarından duyulan korku... Hayatınızın kırılma noktalarını düşünüyorsunuz. Bir zamanlar sizin için çok kıymetli olan ama şimdilerde adını zar zor hatırladığınız insanlar belki, belki yarım bıraktığınız nice cümleler, belki de edemediğiniz teşekkürler, affedemediğiniz insanlar... Yani 'keşke dediğiniz' ne varsa su yüzüne çıkıyor.
Dizinin sonunda geriye kalan en büyük his ise şu:
ŞU AN HAYATTASINIZ. PİŞMANLIKLARINIZ, KORKULARINIZ, EKSİKLİKLERİNİZ OLABİLİR AMA NEFES ALIYORSANIZ UMUT SİZİN İÇİN HALA VAR DEMEKTİR... Henüz geç değil.. Her neyi sorun ediyor, neye üzülüyorsanız geçecek...
(SPOİLER)
Jung Yu-hee'nin kızını hayata geri döndürmek için, avizeci dükkanına gelip yalvarması ve o an hiç beklemediği birini görmesi... Sahneyi durdurup uzun bir süre ağladım... Çünkü hayatın bir anda sona erebileceğini ama sevginin zamanlar ve dünyalar ötesine geçebileceğini hissettim.. Çok özel çok güzel bir sahneydi.. Le Ji-Young'ın otobüste sevdiği adama yalvardığı sahnede dizinin en iyi sahnelerindendi.. İzlerken ağlamamak, etkilenmemek imkansızdı.. o çaresizliği, çırpınışı... Resmen bir yaşamın ipini kendi elleriyle dikmeye çalıştı... Dizinin sonlara doğru her sahnesi dolu doluydu..
İzlerken 3.bölümü bitirip devam etmem dedim, dayanamayıp bir bölüm daha izledim iyi ki de izlemişim. Çünkü taşların 4.bölümde yerine oturduğunu anladım. İzleyici hikayeyi 4.bölümden sonrasında anlamaya başlıyor.
İzlemeyenler, tereddüt edenler mutlaka bir şans vermeli.
0 Yorumlar