Melisa Kesmez’in Çiçeklenmeler isimli kitabını az önce bitirdim. 116 sayfalık bu kitabı uzun zamandır parça parça okuyordum ama bitirdiğimde anladım ki benim bu hikayeyi sindire sindire okumam gerekiyordu. Çünkü evrende hiçbir şey boşuna olmuyordu. Bu saatte, bu kitabı bitirip hüngür hüngür ağlamam ve içimde biriken ne varsa gözyaşlarımla dışarıya bırakmam gerekiyordu. Türkan’ın hikayesi içime derinden dokundu… Yıllarını bir kabullenişle, gerçekten sevilmenin nasıl bir şey olduğunu bilmeden, uzaktan severek ve Orhan’la bir ev arkadaşı
gibi yaşayarak geçirdi. Orhan kalbinde eski eşi Rüya’nın silinmez izini taşıyordu; Türkan bunun farkındaydı. Bu aşka tanıklık ettiğinde, ilk aşkını kaybettiğini düşündüğü o an çok canı yanmıştı. Yavruağzı berjer, bu tutkulu geçmişin sessiz tanığı gibiydi. Koca evde Türkan bir hayalet gibi yaşarken, Orhan ve berjer o evin bir odasında dost olmuşlardı sanki. Türkan’ın sevgisi öyle derindi ki, bu vazgeçişi ve kabullenişi anlamak zaman alıyordu insanın kalbinde. Ama Orhan öldükten sonra, Türkan yıllarca ışığın bile sızmasına izin vermediği kabuğundan çıkınca, hayatta hiçbir şeyin boşuna olmadığını fark etti. Yeni insanlarla tanıştı, kendine yeni bir hayat kurdu ve kalbinde hala bir kağıt kesiği gibi sızlayan Orhan’a usulca veda etti. Böylece hayatında çiçeklenmeler başladı.
Melisa Kesmez, duygunun en sessiz, en görünmez halini bile söze dökmekte usta. Büyük olaylar anlatmadan da insanın içini dağıtabiliyor; bazen tek bir cümleyle, bazen sadece bir boşlukta saklı suskunlukla. Çiçeklenmeler, kayıplar, geç kalmalar, yarım kalmalarla bezeli bir hayatın içinde hala umut taşıyabilmenin mümkün olduğunu usulca fısıldıyor. Kadınların sessiz yüklerini, görünmez acılarını ve bir gün, bir şekilde yeniden kök salabilme ihtimallerini anlatıyor. Her sayfasında kendime ait bir duyguya rastladım. Kalemine sağlık… Bundan sonra yazdıklarını hep radarımda tutacağım.
0 Yorumlar