Kitap Sessiz Anlatır, Dizi Gösterir : İki Versiyon İncelemesiyle Pachinko!

                            

Apple TV+'ın muhteşem dizisi Pachinko'yu izledikten sonra üçüncü sezonunun belirsizliğinin üzerimde yarattığı müthiş bir merak vardı. Belirsiz bir bekleyişe daha fazla dayanamayıp çareyi kaynağa dönmekte buldum: Min Jin Lee'nin aynı adlı başyapıt romanı Pachinko'yu okumaya başladım.

Bu kararımın ardındaki en büyük merak ise şüphesiz Noa'nın hikayesi ve akıbetiydi. Kitabı bitirdikten sonra bir blog yazısı yazmayı kendime borç bildim. Ve işte buradayız. Aşağıda önce kitabın yorumunu sonrasında dizinin yorumunu en sonunda ise kitap ve dizi karşılaştırması yazdığım yazıyı bulacaksınız. Şimdiden iyi okumalar!💗







Pachinko Kitap Yorumu : 

Öncelikle kitabın konusundan bahsetmek gerekirse Pachinko, Kore’den Japonya’ya göç etmek zorunda kalan bir ailenin üç kuşağa yayılan hayatını anlatıyor. Hikaye, 1900’lerin başında Kore’nin küçük bir köyünde yaşayan Sunja’nın gençliğiyle başlıyor. Sunja, yaşadığı zor bir olaydan sonra ailesini korumak için Japonya’ya gitmek zorunda kalıyor. Ancak burada da Koreli olduğu için sürekli ayrımcılıkla, yoklukla ve dışlanmayla mücadele ediyor.

Roman ve dizi boyunca Sunja’nın çocukları ve torunlarının yaşadığı sorunlar, kimlik arayışları ve Japonya’da kabul görme çabaları anlatılıyor. Her kuşak kendi döneminin şartlarıyla boğuşuyor..

Min Jin Lee’nin Pachinkosu, daha ilk sayfadan itibaren insanı derin bir sessizliğin içine çekiyor. Bu sessizlik aslında bir halkın yüzyıllara yayılan acısının, zorunlu göçlerin, kimlik mücadelesinin ve hiç bitmeyen “hayatta kalma” çabasının haykırışı. Roman, savaşın gölgesinde büyümüş insanların kaderlerinin ağırlığını ; bu ağırlığa inat , annelerin, kız kardeşlerin ve oğulların omuz omuza verdiği bir aile hikayesini sıcacık bir şekilde anlatıyor. Min Jin Lee'nin 30 yılı aşkın bir şekilde bu taslağı bekletmiş olması çılgınca!



Sunja’nın yokluk içindeki çocukluğu, bir anda Hansu’nun gölgesine karışmış gençliği; yetim kalmış, ama hayata karşı hep dimdik duran kadınların kimlikleriyle verdiği mücadele… Kitap, bir insanın kaderinin nasıl bir aileyi, o ailenin de nasıl bir milleti şekillendirebileceğini gözler önüne seriyor.

Hansu’nun tehlikeli cazibesi, gri bir karakterin en iyi örneği: ne gerçek anlamda kötü, ne de gerçekten iyi. Ona kızmak çok kolay ama nefret etmek  çok zor; çünkü o da o dönemin karanlığında hayatta kalmanın bir yolunu seçmiş sadece.


Noa’nın trajedisi ise kitabın belki de en çarpıcı yanı.. Babasının kimliğini öğrenince kendi varlığından utanmaya başlaması, içinde biriken öfke, utanç ve kaçış arzusu; tüm bu duygular Min Jin Lee’nin sakin ama yakıcı anlatımıyla sayfaların içine işliyor. Mozasu ve Solomon’da ise Koreli kimliğini taşımanın ağırlığı bir başka yüzyıla, başka bir kuşağa taşınıyor.


Kitabın beni en çok etkileyen yönü, Min Jin Lee'nin o zarif ama bir o kadar da sarsıcı kalemi oldu. Yazar, neredeyse bir yüzyıla yayılan bu destansı hikayeyi anlatırken, acele etmiyor. Kitabın akışı, Kore'nin kırsalından Japonya'nın karmaşık kentlerine doğru yavaş ama emin adımlarla ilerliyor..

Lee, büyük olayları anlatırken bile odağını asla bireyden ayırmıyor. Karakterler sadece tarihsel figürler değil; onlar da bizim gibi acı çeken, hata yapan, umut eden, gerçeğe ulaşmak için mücadele eden kanlı canlı insanlar. Bu sayede, "Pachinko" sadece göçmenlik üzerine bir kitap olmaktan çıkıp, aile bağları, fedakarlık ve insan olmanın evrensel zorlukları üzerine insanı derin, etkileyici ve bol empatili bir yolculuğa çıkarıyor.





Pachinko Dizi Yorumu:

Kitap bir başyapıtsa, dizi bu yapıtın renklerle, ışıkla, müzikle yeniden nefes alışıdır.

Diziyi izlerken kendimi zamanın içinde savrulan bir toz tanesi gibi hissettim; 1910’ların sömürge baskısından 1980’lerin neon ışıklı Japonya’sına kadar uzanan dev bir yolculuk…



Dizi, Japon sömürgesinin o gri, nefes kesen atmosferini öyle bir kurmuş ki; sokakların sessizliğinde bile bir korku, evlerin duvarlarında bile bir yoksulluk titremesi var.  Açlık, sefalet, kimliğini söyleyememe korkusu; hepsi yüzlere, bakışlara, çerçevelere yerleşmiş.


Oyunculuklar neredeyse birer ritüel gibi. Hepsi birbirinden muazzam.. Sunja’nın her yaşını canlandıran oyuncuların aynı acıyı farklı tonlarla aktarması; Hansu’nun karanlık ihtişamı; Solomon’un parlak dünyasının ardına sinen çaresizlik… Hepsi bir bütünün parçaları değil de, tek başına birer hikaye gibi.







Dizi, sadece duyguları değil; bence halkın hafızasını da yeniden tazeliyor.

Bir annenin çocuğunu doyurmak için attığı her adım, bir adamın kimliğini taşıdığı için küçüldüğü her sahne, bir genç kızın kendini korumaya çalıştığı her an; tarihin duvarlarına bir çivi daha çakıyor sanki.



Ve bütün bunlar olurken, dizinin görsel dünyası o kadar güçlü ki:

Güneş ışığı bile zamanın ağırlığını taşır gibi sarımsı, denizin mavisi bile umutla mutsuzluk arasında sıkışmış gibi..

🤯 Kitapta Çok Daha Farklı Olan Detaylar :

Dizi, dramatik etkiyi artırmak veya kurguyu değiştirmek için bazı önemli makaslar atmış. Kitabı okuyunca karşılaştığım, diziden oldukça farklı ve şaşırtıcı detaylar şunlardı:

🔅Hansu ile Sunja arasındaki yaş farkı, kitapta insanın içini burkan bir gerçeklik.

35 yaşındaki Hansu’nun 16 yaşındaki Sunja üzerindeki etkisi, o dönemin güç dengesizliğini bütün ağırlığıyla hissettiriyor.

Dizi ise bu farkı yumuşatarak ilişkiyi daha “yansıtılabilir” kılıyor.


🔅 Mozasu’nun pachinko yolculuğu, kitapta Hansu’nun yönlendirmesiyle başlar ve bu detay Mozasu’nun kaderini Hansu’nun karanlık eliyle ilişkilendirir.

Dizide bu bağ o kadar belirgin değildir; sanki Mozasu kendi yolunu kendi bulmuş gibidir.


🔅 Kim Yanghee, kitapta daha keskin, daha sert; dizide ise daha sade ve evcilleştirilmiş bir karakter. Kim Chang he ile olan ilişkisi dizideki gibi yoğun değil. Aksine aralarında hiçbir şey yaşanmadan yani başlamadan biten bir aşk hikayesi.



🔅 Noa’nın üniversiteye ikinci denemesinde kabul edilmesi, kitaptaki başarının ardında yatan çabayı gösterir. Dizi ise bunu daha yüzeysel geçerek zamanın akışına odaklanır.  Ayrıca Noa dizideki gibi bir postanede değil de bir apartman sahibinin yanında muhasebeci olarak çalışmaktadır.


🔅Dizide tamamen Hansu’yu anlatan bir bölüm var. Kitapta ise bu bölüme dair hiçbir bilgi yok. Senarist Hansu karakterini daha anlaşılır kılmak için böyle bir bölüm yazmış diye düşünüyorum.


🔅 Yoseb’in yaraları, kitapta çok daha derindir; sadece yüzü değil, bacakları da yanmıştır. Yürüyememesi, bir adamın hayatının nasıl geri dönüşü olmayan bir şekilde yıkıldığının göstergesidir. Dizi bu acıyı daha hafif bir tonda işler.


🔅Ve belki de en sarsıcı fark:

Noa’nın babasıyla yüzleşmesi.

Kitapta Akiko’nun “Koh Hansu senin baban değil mi?” sorusundan sonra Noa, annesine gidip büyük bir hesaplaşma yaşar. Hansu’nun yakuza geçmişini öğrendiğinde nefret yalnızca babasına değil, kendi köklerine de yönelir. Sunja'ya öfkesini kusar. Ve çekip gider.

Dizide ise Noa, annesini sessizce görüp uzaklaşır. Fırtına dışarıda değil, tamamen içindedir.


 🔅Solomon’un hayatı da iki eserde farklı akıyor. Kitapta ABD’de üniversite yıllarında tanıdığı Phoebe vardır; dizideyse hikayesi iş hayatı ve Japonya odaklı ilerler. Hayatına iş hayatında tanıştığı Naomi girer. Emlak satımındaki Koreli ajummayla olan hikaye ise çok daha farklı işlenmektedir.






Kitap ve dizi, aynı hikayeyi iki farklı dilden anlatıyor:

Biri kelimelerin keskinliğiyle, diğeri görselliğin ağırlığıyla.




🎬 3. Sezon Beklenirken...

Eğer siz de 3. sezonu beklemekte zorlanıyorsanız ve tıpkı benim gibi özellikle Noa'nın hikayesini merak ediyorsanız, size tek bir tavsiyem var: Hemen kitabı okuyun!

Kitap, dizinin vermediği o derinlikli hissi size yaşatacak ve ailenin hikayesine olan bakış açınızı zenginleştirecek. Dizi geldiğinde ise, bu iki sanat eserini yan yana izlemenin ve karşılaştırmanın keyfini süreceksiniz.


Yorum Gönder

0 Yorumlar

Son Yayınlanan

Kitap Sessiz Anlatır, Dizi Gösterir : İki Versiyon İncelemesiyle Pachinko!