Hiç susmayacakmış gibi isyanını haykıran gökyüzünün sesine açtım gözlerimi bugün. Sanki bin yıllık öfkesi, usul usul gözyaşına dönüşmüş gibiydi. Güneş kendini saklamış, sabahın aydınlığından mahrum bırakmıştı bizi. Gökyüzü sarsıldıkça bulutlar yeryüzünü daha da karanlığa gömüyordu. Perdemi usulca araladım; yağmuru izlemek istedim. Yıllara meydan okuyan çam ağacı yağmuru büyük bir lütufla kabul ediyor, her damlanın değdiği yaprak özlemini dindiriyordu. Ben ise, bu devinime teslim olduğumu fark etmeden akan gözyaşlarımın şaşkınlığını yaşıyordum. Yaşamak, dönüp dolaşıp acıya merdiven dayamaktır, diye geçirdim içimden. Otuzumda, duvara sırtını büyük bir güvenle dayamış bu kanepede; yağmuru izlerken çocukluğumu, hayallerimi, yapmak istediklerimi düşündüm… Sonra istemsiz, buruk bir gülümseme belirdi dudaklarımda. İnsan kaç yaşında olursa olsun, düşünceleri hep çocukluğuna çıkıyor diyordu Erbaş bir şiirinde. Onu anımsadım.. Ne garip.
Böyle havalarda canım Şükrü Erbaş okumak çekiyor hep. Rastgele alıyorum elime bir kitabını. Kaç kez okuduğumu saymayı bırakalı çok olan Ömür Hanımla Güz konuşmaları şiirini açıyorum...
Ve güz geldi Ömür Hanım. Dünya aydınlık sabahlarını yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var göğün maviliğinde.
Yağmur ha yağdı ha yağacak. İncecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin. Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce bıçak ağzı, yüzüm ömrümün atlası, düzlükleri bunaltı, yükseklikleri korku, uçurumları yıkıntılarımla dolu bir engebeler atlası. Yaşamak bir can sıkıntısı mıdır Ömür Hanım?
Her okuduğumda kalbimi binbir parçaya ayıran bu dizeler, içimde yankılanan hüzne ayna tutuyor. Belki de şiirler bu yüzden var; kelimeler bizim suskunluğumuzun en derin yerine dokunabilsin diye.
Belki de yağmurun bu kadar sarsıcı oluşu, insana kendi kırılganlığını fısıldamasındandır. Her damla toprağa düştükçe kökler derinlere iner, her acı da kalbin gizli odalarına işlenir. İçimizdeki boşluklara birikir bu sular, ve biz fark etmeden kendi iç denizlerimizi taşırırız.
Ama yağmurdan sonra toprak nasıl yeniden kokusunu salarsa göğe, insan da yaralarını taşıya taşıya yeniden filizlenir. Acıyla tazelik, kederle umut aynı çizgide buluşur. Belki de yaşamak, işte tam da o çizgide, ağlayan gökyüzüyle gülümseyen kalp arasında bir yerde anlamını bulur.
16.10.25
11.05

0 Yorumlar